21 Ağustos 2011 Pazar

Une nuit à Paris..

Oh mon dieu!!! Nasıl da heyecan var sabah 4'te yola çıkmak 6da uçağa binmek ve bitip tükenmek bilmeyen 3 saati havada bulutların üzerinde geçirmek. Tabi easyjetten alınmış ucuz bir uçak bileti ve Gizemimle birlikte biraz da yatıp uyumak bomboş uçakta özel jetimizle gidiyoruz havasına girmek.. Heyecan sona erince tabi inince kutsal topraklara alışamamak öncelikle nerdeyim ben şimdi ne yapıcam..Tuorist Info'lar boşu boşuna yapılmamışlar ki..Neyse öğrendik istikametimizi sıra da Hostel'i bulmak var. 
İşte şimdi şehirin içindeyiz, tarihle bütünleşen sokakların, krep kokularının, iki dirhem bir çekirdek bay bayanların.. Sabah iş koşuşturmasında her biri yerli yabancı farketmeksizin Bonjour sesleri.. Kim demiş çok soğuk insanlar bu Fransızlar diye:) Annemi aradım tabi hemen: "Anne biliyor musun herkes Fransızca konuşuyor!!":)) Öyle bir şaşkınlık işte anne de benden daha mutlu kızı kocaman olmuşta hayalindeki şehirleri geziyor:)
Bonjourrrrr!!! enerjisiyle hostele girdik, yerleştik, haritalarımız, fotoğraf makinelerimizi de boynumuza alırız önerileride sorarız tabi: "Bread" tamam bu şehirde sadece ekmek var anladık. Ama ne bilim ördek, krep falan onları da önerir bu insanlar.. 
Ama nasıl olur bu? Sokaktan çıkar çıkmaz Notre Dame Katedrali hemen karşımızda! Büyüleyici bir güzelliği var Siene Nehri'nin akan sularının karşısından ne kadar heybetli duruyor..Milyonlarca fotoğraf çekmek lazım tabi. Köprülerde, taşlarda, sularda, camlarda, gölgelerde her karede fotoğraf çekmek lazım ölümsüzleşmek lazım bu yapıyla..
Bu arada tabiki yürüyerek gezicez bu şehiri politikamızdan biraz kurtulmamız mı gerekiyor? Yoksa haritamızda işaretlediğimiz onlarca yeri bugüne sığdırabilecek miyiz acaba? Neyse diyip kendimizi metroya attık.. Metro yerine yeni bir şehire atmışız oysaki.. Yerin altında ayrı bir hayat var. Berlin'den daha etkileyici kesinlikle! TV'de duyardım hep pek ihtimal vermezdim Avrupa'nın en iyi metro yerleşimi!
Yorgunluğumuz gezmekten, şaşkınlıktan biraz da üşümekten dolayı artık has safhada hissedilmekte. Durup dinlenmeye karar verdik biraz meşhuuurrrrr bir square'de:) Çok tatlı bir Cafe'ye girdik, sahipleri cafeden de taptatlı. İngilizceleri olmasa da bize önerdikleri en iyi çörekleri, ekmekleri yeme, porselen bir çaydanlıktan sıcacık çaylarını içme konusunda hemfikir olduk. Soğuktan buz kesilen burunlarımız Cafenin sıcaklığı ve Carla Bruni ile mayıştııııı, mayıştıııııı...:)
İşte ulaştık sonunda  La Louvre'ye! Fazla söze ne hacet! Her noktasında Da Vinci Şifresini hatırlamak. Acaba gerçekten üstüne mi basıyorum şu an kutsal kasenin, yoksa eğilip Robert Langdon pozumu vermeliyim piramitlerin önünde...
Tabi bahsetmeden geçemeyeceğim bu meydanda çok fazla turist avcıları var dikkat etmek lazım! Bu yüzük sizin mi, pardon bu sizden mi düştü diyenler olursa siz fotoğraf çekmeye devam edin:)
 

Yürüdük, yürüdük, yürüdük.. Kaldırımlarından bile sanat akan tarih akan bu romantik şehirden en görkemli yapıya kadar yürüdük.. La tour Eiffel'e ulaştık.. Altında uzandık, ortasına çıktık, yetmedi en tepeye kadar çıktık.. Paris ışıklarında yok olduk, hiç ölmeyecekmiş gibi hisseder mi insan kendini? Gezdiğimiz her noktayı bulup işaretledik oradan sanki elimizde harita, öyle bir manzara.. Her defasında birbirimizin gözlerine bakıp ya sen olmamalıydın canım arkadaşım şuan yanımda serzenişleri olsada, Gizemim nasıl keyiflidir aslında:)


Az gittik uz gittik derken geldik Avenue des Champs-Élysées yani Şanzelize'ye!! Her bir noktasını, her bir camekanını yaşadık . Mükemmel giyimli hanımefendi beyefendileri izledik. Bu muhteşem caddenin sanki gerçekten bir Chanel karizması, Ralph Lauren kokusu, Loubuttins izleri var. Renault, Peugeot sergileni de gezmeden bırakmadık tabiki:) Modayla nefes alınıyor burada!



Ahh nasıl güzelsin sen Şanzelize! Yarın da başka güzelliklere yolculuk var hatta Disneyland falan:):)

I love Paris in the spring time, I love Paris in the fall  <3


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder